Yalnızlıktan çok hoşlanıyorum, hele yalnız başıma bir şeyler yapmaya bayılıyorum.
Öyle çok şehir bilgim yoktur ama kendime rota çizip gezmeyi çok seviyorum.
Geçenlerde annemdeydim ve canım o kadar sıkıldı ki bebe bir yandan kuzenimin canlı dersleri bir yandan anneme boza içelim mi diye sorunca baktım tamam dedi, dedim ben Vefa'ya gidiyorum, oradan yürüyerek döneceğim. (Annem G.O.Paşa'da oturuyor)
Neyse bir şekilde gittim Vefa'ya aldım bozayı , oradan yürüye yürüye gezdim; Süleymaniye, Beyazıt, Unkapanı, Ayvansaray ,Balat... Bildiğim yollardan değil hep bilmediğim yollardan kaybola kaybola Balat'a geldim. Eh hiçbir yer açık olmadığı için de oturup mola verebildiğim tek yer kaldırım oldu.
Balat'taki o Rum evlerine bakıp hüzünlü düşüncelere daldığım anlarımı başka postta yazarım ama bugün yazmak istediğim Sahaflar Çarşısı ...
2000 yılında liseye başladım , hazırlık okudum ve İngilizce kitaplarımızın sıfırları çok pahalı olduğundan ( bir dersin toplam kitabı 40 liraydı ve 400 liraya denk geliyor sanırım) ikinci el almak durumunda kaldım, bir de bolca silgi , çünkü kitapların hepsinin sayfalarını tek tek sildim.
Sahaflar Çarşısı ile tanışmam o sene oldu.
2000-2004 yıllarımın özetidir orası. Tabii o zamanki hali ile bu zamanki içler acısı hali kıyas kabul etmez.
Hemen hemen her hafta sonu giderdim, ya sözlük almaya, ya İngilizce hikaye kitapları almaya, ya ders kitaplarımı bulmaya ya da takas etmeye. Gelir ve işim bitince de şu an olmayan çay bahçesinde çay içer üniversiteye bakardım. İstanbul Üniversitesi hiçbir zaman hayalim olmadı ama içini merak ettiğim nadir üniversitelerdendir, şans o ki tam 2 kere sınava girdim ben 2 ÖSS 2 YDS eder bu :) Dördü de üniversitenin ana binasıydı, ya hukuk fakültesinde ya siyasal bilimlerde girdim , sadece bir tanesi fen-edebiyat fakültesindeydi ve itina ile girdiğim tüm amfilere adımı kazıdım. Hatta koridorlarda boş boş dolanmayı da çok isterdim sırf bir şeyler hayal edebilmek için geçmiş günlere. Sonra ruhu olmayan dandik bir üniversitede okudum ama eminim ki bugün oraya da gitsem oturur ağlarım.
O dönemde yerlerde hikaye kitapların satılıyordu, 1 liraydı, bol bol onlardan alırdık dersler için, çok canlıydı orası , sonra bu iktidar geldi önce Taksim Meydanı'nın ruhunu aldı sonra buranın .. Her iyi şeyi olduğu gibi buraları da beton yaptılar ..
O günlerden ve çok çok daha geçmiş günlerden geriye o çınar ağacı kaldı geriye, ve belki de daha ilerideki günlere de kalacak.
Artık Sahaflar da sahaf değil zaten ,orijinal kitaptan bol şey yok. Oranın da ruhu yok, dükkan önü tezgahlarda duran kitaplardan okuduğumu bilirim, hatırlıyorum şimdi hepsi jelatinli. Yaklaşınca bile ne aramıştınız diye soruyorlar ?
Beyoğlu Sahaf Çarşısı hala direniyor o ruha , o daracık pasajda ... Hoş geçen ay gittiğimde pandemiden dolayı kapalıydı.
Kaybettiğimiz şeyler edebiyatına girmeyeceğim ama hayatımın hassas bir dönemine giriyorum bunu hissediyorum.
Mesela bu evin karşına oturdum oturdum düşündüm, kimdi bu evlerde yaşayan ? onları kapısına kilit vurup gönderen şey neydi ? Komşum dediği Müslümanların yaptıkları yüzünden mi gittiler yoksa çok başka sebepten mi ? O evlerin içini öyle merak ediyorum ki , sanki merdivenlerine otursam roman yazacakmış gibi hissediyorum.
![]() |
Burayı evi çevreleyen çitin arasından çekebildim, bu mahallenin en zengini olmalı :) Ev kocaman resmen köşk arka tarafı da muhteşem ama tırmanamadım çitlere yağmur çok yağıyordu.. |
![]() |
Girişin güzelliğine bakar mısınız ? |
Kaplan Diary geçenlerde Çocukluğumun Komşuları diye bir seri yazdı, hepsinin çıktısını almıştım. Artık o mahalleyi buldum :) O gün gezdiğim mahalleyi, gördüğüm evleri gözümde canlandırarak okuyacağım seriyi.
Neyse velhasıl kelam, bu duygusal minnoşluğumdan da anlayacağınız üzere regl is coming...
Eskiden regl öncesi gemileri yakar, ortalığı birbirine katardım şimdi minnoş minnoş duygulanıyorum. Canım Kendim..
Çok Kalp