30 Aralık 2020

Her şey bir boza ile başladı

Yalnızlıktan çok hoşlanıyorum, hele yalnız başıma bir şeyler yapmaya bayılıyorum.

Öyle çok şehir bilgim yoktur ama kendime rota çizip gezmeyi çok seviyorum.

Geçenlerde annemdeydim ve canım o kadar sıkıldı ki bebe bir yandan kuzenimin canlı dersleri bir yandan anneme boza içelim mi diye sorunca baktım tamam dedi, dedim ben Vefa'ya gidiyorum, oradan yürüyerek döneceğim. (Annem G.O.Paşa'da oturuyor)



Neyse bir şekilde gittim Vefa'ya aldım bozayı , oradan yürüye yürüye gezdim; Süleymaniye, Beyazıt, Unkapanı, Ayvansaray ,Balat... Bildiğim yollardan değil hep bilmediğim yollardan kaybola kaybola Balat'a geldim. Eh hiçbir yer açık olmadığı için de oturup mola verebildiğim tek yer kaldırım oldu.






Balat'taki o Rum evlerine bakıp hüzünlü düşüncelere daldığım anlarımı başka postta yazarım ama bugün yazmak istediğim Sahaflar Çarşısı ...


2000 yılında liseye başladım , hazırlık okudum ve İngilizce kitaplarımızın sıfırları çok pahalı olduğundan ( bir dersin toplam kitabı 40 liraydı ve 400 liraya denk geliyor sanırım) ikinci el almak durumunda kaldım, bir de bolca silgi , çünkü kitapların hepsinin sayfalarını tek tek sildim.

Sahaflar Çarşısı ile tanışmam o sene oldu.

2000-2004 yıllarımın özetidir orası. Tabii o zamanki hali ile bu zamanki içler acısı hali kıyas kabul etmez.

Hemen hemen her hafta sonu giderdim, ya sözlük almaya, ya İngilizce hikaye kitapları almaya, ya ders kitaplarımı bulmaya ya da takas etmeye. Gelir ve işim bitince de şu an olmayan çay bahçesinde çay içer üniversiteye bakardım. İstanbul Üniversitesi hiçbir zaman hayalim olmadı ama içini merak ettiğim nadir üniversitelerdendir, şans o ki tam 2 kere sınava girdim ben 2 ÖSS 2 YDS eder bu :) Dördü de üniversitenin ana binasıydı, ya hukuk fakültesinde ya siyasal bilimlerde girdim , sadece bir tanesi fen-edebiyat fakültesindeydi ve itina ile girdiğim tüm amfilere adımı kazıdım. Hatta koridorlarda boş boş dolanmayı da çok isterdim sırf bir şeyler hayal edebilmek için geçmiş günlere. Sonra ruhu olmayan dandik bir üniversitede okudum ama eminim ki bugün oraya da gitsem oturur ağlarım. 

O dönemde yerlerde hikaye kitapların satılıyordu, 1 liraydı, bol bol onlardan alırdık dersler için, çok canlıydı orası , sonra bu iktidar geldi önce Taksim Meydanı'nın ruhunu aldı sonra buranın .. Her iyi şeyi olduğu gibi buraları da beton yaptılar ..


O günlerden ve çok çok daha geçmiş günlerden geriye o çınar ağacı kaldı geriye, ve belki de daha ilerideki günlere de kalacak.

Artık Sahaflar da sahaf değil zaten ,orijinal kitaptan bol şey yok. Oranın da ruhu yok, dükkan önü tezgahlarda duran kitaplardan okuduğumu bilirim, hatırlıyorum şimdi hepsi jelatinli. Yaklaşınca bile ne aramıştınız diye soruyorlar ?

Beyoğlu Sahaf Çarşısı hala direniyor o ruha , o daracık pasajda ... Hoş geçen ay gittiğimde pandemiden dolayı kapalıydı. 

Kaybettiğimiz şeyler edebiyatına girmeyeceğim ama hayatımın hassas bir dönemine giriyorum bunu hissediyorum. 

Mesela bu evin karşına oturdum oturdum düşündüm, kimdi bu evlerde yaşayan ? onları kapısına kilit vurup gönderen şey neydi ? Komşum dediği Müslümanların yaptıkları yüzünden mi gittiler yoksa çok başka sebepten mi ? O evlerin içini öyle merak ediyorum ki , sanki merdivenlerine otursam roman yazacakmış gibi hissediyorum.  


Burayı evi çevreleyen çitin arasından çekebildim, bu mahallenin en zengini olmalı :) Ev kocaman resmen köşk arka tarafı da muhteşem ama tırmanamadım çitlere yağmur çok yağıyordu..

Girişin güzelliğine bakar mısınız ? 

Kaplan Diary geçenlerde Çocukluğumun Komşuları diye bir seri yazdı, hepsinin çıktısını almıştım. Artık o mahalleyi buldum :) O gün gezdiğim mahalleyi, gördüğüm evleri gözümde canlandırarak okuyacağım seriyi. 

Neyse velhasıl kelam, bu duygusal minnoşluğumdan da anlayacağınız üzere regl is coming... 

Eskiden regl öncesi gemileri yakar, ortalığı birbirine katardım şimdi minnoş minnoş duygulanıyorum. Canım Kendim..

Çok Kalp 


21 Aralık 2020

Müslüman Noel Kutlamaz !!!!


Her sene hesabım olan her sosyal medya sitesinde bıkmadan usanmadan paylaşıyorum bu görseli,
bu yıl burayı da ekleyeyim dedim...


Yeni Yıl'da kutlamaz diyen varsa da ; kendimi iyi hissettirecekse ister yeni yılın uğuruna inanırım ister ineklerin , o benim bileceğim iş !

Çok kalp

20 Aralık 2020

Defne Suman - Yağmur'dan Sonra


Defne Suman okudunuz mu hiç ?

Okumadıysanız bir şans verin derim Emanet Zaman'ı ya da Kahvaltı Sofrası'nı okumakla başlayabilirsiniz ama Yağmur'dan Sonra'yı okumayın, hele ki bununla hiç başlamayın.

Kitap bir distopya, ütopya her ne boksa işte , eğer bu türün sağlam bir okuruysanız kitabı zaten beğenmeyeceksiniz. 

Kitap bir deprem ile başlıyor ,Vatan ülkesinde bir barınakta ( yetimhane gibi düşünün) yaşayan çocuklar; Kaya ( ilk yetim ) Yağmur ve Bulut ( bunlar ikinci salgından sonra gelenler anaları babaları falan var )

Kızlar ve erkekler 16 yaşına kadar yetiştirilip erkekler cepheye kızlar komutan koynuna yollanıyor , vatana yeni canlar lazım yumurtalıklar ve spermler önemli ki zaten boşa harcamayın diye öğütlüyorlar :) 

Tabii bir de ülkede bir Lider :) var ; bizim asrın Lider'i gibi .. aynı aynı hık demiş burnundan düşmüş

Neyse çok spoiler vermeyeceğim, bu 3 salak bir şekilde kaçıyor oradan ve kitapta yarım yamalak anlatılıyor olaylar , Kaya'nın ağzından okuyoruz. Şahsen ben okurken Kaya'ya saydırmadığım küfür kalmadı bir insan nasıl bu kadar salak, nasıl bu kadar kör nasıl bu kadar bağlı olabilir Lider'ine diye .. Tipik bizim Tayyipçiler gibiydi , ne zaman hakkında olumsuz bir şey söylense "ama Lider yaptıysa vardır bir bildiği" diye cevap veriyor, biliyorsunuz bizimki de çalışıyor ama çalışıyor :) 

Yağmur denen ise tam bir gerizekalı, hiç kadın dayanışmasına giremeyeceğim kusura bakmayın bencil pisliğin teki..

Oh rahatladım

Hiç sevemedim o kızı 

Neyse ya ben zaten kitabı da sevmedim, Defne Suman sanki durmuş durmuş demiş ki Nermin Yıldırım, Hikmet Hükümenoğlu, İsmail Güzelsoy çıkarmış benim neyim eksik demiş ve tonla soruyla biten bana göre hiçbir derinliği olmayan bu kitabı yazmış.

Bu arada da Defne Suman Yazarıyla Konuşanlar okuma grubumuzun yarın akşamki konuğu, tüm burada yazdıklarımı pek tabii ki söylemem ,o yüzden sadece dinleyici olarak katılacağım ama siz bilin ki kitap tırt :)


16 Aralık 2020

Temiz deliriyor muyuz ?



Buraya yeniden dönerken özellikle beybi ile ilgili yazmayacağım demiştim, 7/24 bebesinden bahseden, sürekli otta bokta psikolojik nedenler arayan , gereksiz hassas annelerden olmayacağım demiştim, burası benim olsun demiştim..

Demiştim, demiştim

Ama açın bakın post sayısını 10 ise 7 si beybi...

Sonuç tabağı koyun yine tükürdüğümü yalıyorum..

Ama bugün yazacaklarım ondan ziyade kendimle ilgili , tabii içinde yine beybi var..

Yeni yasaklar geldiğinden beri yine hayatında sadece ben kaldım , yazın bir şekilde oyun evlerinde birilerini görüp birileriyle oynuyordu, ya da oynamıyordu ama bi şekilde birileri vardı hayatında , şimdi yine sadece ben kaldım ve kötüsü o diğer kişilerin tadına vardı...

Yasaklar ilk çıktığında küçüktü daha 2 yaşında değildi o yüzden kinetik kumdur, figür oyuncakları yıkamaktır gibi netten bulduğum aktiviteler ona yetiyordu ama artık yetmiyor, ya istemiyor ya da gerçeklerine dahil olmak istiyor. Sürekli mutfakta mesela, sürekli bir şeyler karıştırsın, pişirsin istiyor

oyuncakları ile hiç arası yok, sadece yapbozları seviyor bu arada ya da eşleştirmeleri tabii gel anne şeklinde oluyor çoğu 



Geçen haftaya kadar havalar güzeldi parka gidiyorduk ve bu da bir şeydi, zaten o zaman anladım ki insan istiyor yaşıtı ya da değil , beraber kayabileceği taklit edebileceği birini istiyor. Şimdi havada buz gibi yine de sarıp sarmalayıp çıkarıyorum dışarı A101'e falan gidiyoruz , meyve seçiyor , yolda su birikintilerinde zıplıyor o kadar... ( Bu arada d işte bu zıplamalar hep Peppa Pig )

Sinirli bu ara ben de gerginim 

Benim derdim ne bilmiyorum da onunkine derman olamıyorum ya o da canımı sıkıyor 

Babası gelince evet güzel ama baba da her gün var....

İstanbul'un çok az suyu kalmış biliyorum ama affedin  canısılar benim beybi iki günde bir yıkanıyor çünkü yıkanırken şarkı söylüyor ve oynuyor , o yüzden kusura bakmayın 

Beybinin tek olmadığını biliyorum, ondan daha zor şartlarda yaşamak zorunda olan bebekler, çocuklar, gençler olduğunu da farkındayım ama kayıp bir nesil yetişiyor bunu da biliyorum.


Yürümeye başladığında babası geldiğinde kapıyı açardı ve sarılırlardı, bu pandemiden sonra sarılmak istediğinde geri çekilmek zorunda kaldı babası bir denedi iki denedi şimdi yine kapıyı koşarak açıyor ama sarılmaya tenezzül bile etmiyor ,oysa hepimiz sevmez miyiz babasına hoş geldin deyip sarılan bir çocuğu.. 

Bu sadece bir örnek 

Ten temasının ne kadar özel ve önemli olduğunu bildiğim için  olabildiğince üç  kişilik dünyamıza başka kimseyi dahil etmiyorum ki çocuğuma doya doya sarılayım.. Belki de benim gerginliğimin nedeni bunları yapmak zorunda kalkmaktır.

Ben titiz biri değilimdir, şu pandemide de belli başlı tedbirleri aldım sadece ne muz yıkadım ne ne paket havalandırdım, dışarıda da gayet bulundum , oturduğum masayı bir de ben sildim , beybiden gözümü ayırmadım ama dışarda oldum. Çocuğumla aktivite kitaplarını alıp kahve içmeye gitmek ne büyük şeymiş be, asıl tehlike bence evlerdeyken bu yerleri kapatmak bir sürü kişiyi işsiz bırakmaktan başka bir bok değil. Sonuçta eve giden yine gidiyor gitti mi de kalıyor, toplu taşımalar gırla... 

Olan biz arabası olmayan annelere oluyor :) 

Artık psikolojim öyle berbat ki ölen ölsün ne oluyorsak olalım diye bağırasım geliyor.

Bir kırık bir de normal kalp 


09 Aralık 2020

Happy New Year Ruhu ...



Bugün iki yıl aradan sonra ağacı kurdum, ilk sene hamileydim göbüşü yayıp yatmak daha mantıklı geldi, bir elimde turşu diğer elimde biskremle geçirmek daha güzel geldi, ertesi yıl herife güvenip kuramadım, 6 aylık falandı yani düşündüm de yine popişimi kaldıramamışım..

Bu sene dedim artık büyüdü durdan kalktan anlıyor, kuralım beraber ..

Yarın yüksek ihtimalle toplarım çünkü oğlan ağacı ve dallarındaki süsleri aktivite zannediyor sanırım.

Oysa ki motor gelişimi de tamamlandı diğer şeyleri de ama demek ki tamamlanmamış. Dünyanın parasını verip Zara Home'lardan Tchibo'lardan almışım ağaç süsleri ( tabii o zaman zenginim , şimdi Bim'e falan gelsin öyle alırım diyeceğim de oralara da gelmez ) herif almış arabasını düt düt yapıyor, motor gelişim okey de beyin de sıkıntı var çocuğumda sanırım.


Aslında bunu yazmayacaktım, ışıklardan bahsedecektim.

Ne iyi geliyor değil mi ? içim ısınıyor sanki ışıkları görünce , ig'de falan gördüm kavanozun içine led ışıklar koyuyorlar , hatta evlerini bile gün ışığının düşme yerlerine göre döşüyorlar , ben o kadar zeki olmadığım için çam ağacının ışıklarında buluyorum huzuru, yetiyor şimdilik..

Bu sene kart da yazıyorum, oturdum düşündüm , gece uykumdan fedakarlık edecek kadar sevdiğim kimler var diye üşenmedim saydım, çok şükür ki 18-20 arası çıktı, bu sayının çoğunluğunun zamanında blog'tan tanıdıklarım olması ne güzel değil mi ? 

Bu aralar bana iyi gelen şey bu işte ; hepsi uyuyunca çıkarıp ıvır zıvırlarımı onlarla uğraşmak...

Herkesin kendi popişinden sorumlu olduğu bugünlerde yeni yıl için dilenebilecek en anlamlı dilek de bu olsa gerek ; popişlerinizi koruyun ve kollayın..

Yeni yıl hayatımızdaki güzellikleri ve hayatımızdan sevdiklerimizi eksik etmesin yeter..

Kalp Kalp Kalp



27 Kasım 2020

Gıybetlik bir şeyler ararken ...

 Hayatımda gıybetlik bir konu yok uzun zamandır, eltimgille oturup kimseyi çekiştiremiyoruz o kadar kısır döngüye girdik, taze gelini konuşalım desek kız ortada yok, nişanı taktı yok oldu, bunun gıybetini zaten yaptık bitti bayatladı.. Artık eltimle konuşmalarımız bile sıradan :) Yok mu janjanlı bir şeyler bacım diyorum seni tatmin edecek bir kaos yok diyor, o zaman görüşürüz sonra diyorum.



O yüzden ben de magazine bir dadanayım dedim, uzun zamandır Seren Serengil falan bakmamıştım, bir de ne göreyim Selin Ciğerci diye bir kadın var, sabah akşam işe yaramayan kremlerden milyonlar kazanıp kürk alıp üzerinde cesetle dolaşıyor, Rusya'dan para verip köpek satın alıyor. işte bunu kocası aldatmış, bunu biri ortaya çıkarmış yok o gitmiş kızı dövmüş sonra 2 milyon vermiş sussun ve yalanlasın diye   (ya da bunun gibi bir şeyler) - ki o an aklıma kendimi bu kadına nerede ve nasıl dövdürebileceğim sorusu geldi - , sonra tabii başkaları çıktı ortaya, o böyle şerefsiz böyle adi, ay allahım işte aradığım kaos

Öbürü ben çalışıyorum vergi veriyorum çekemiyorlar beni diyor, ( çünkü diğer çalışanlar öpücük veriyor vergi yerine ) , diğeri oradan story atıyor sustum ama benim de söyleyeceklerim var diyor, başlıyor storylere, Arto'nun hikayelerine bile baktım valla 

Kazandıkları para miktarları dudak uçuklatıyor, hoş dövdüğü kıza 2 milyon verebilecek biri herhalde ayda 4-5 milyon kazanıyordur, sokacağım linklerinize de reklamlarınıza da diye bir küfür saydırdım tırnaklarımı yerken, neyse sonra baktım şarjım bitiyor bir oğlum olduğu ve yaklaşık yarım saattir sesinin çıkmadığını fark ettim ve odasında uslu uslu oynadığını düşünerek (ki ben hep yanılırım çok şükür ) odasına baktım ,yok 

Kendisi mutfakta şeker yüklemesi yapıyordu bulduğumda


Önce bir kal geldi bana, bildiğin kaldım yani, un mu şeker mi pirinç mi onun ayrımına varmaya çalıştım hangisi daha beter bilemiyorum, onu orada bırakıp saçımı tarayayım diye düşündüm sonra o yüklenen kamyonların lojistik hizmeti ile diğer odalara nakliyesinin olabileceği aklıma geldi ve çömeldim yanına 

O kadar güzel o kadar sakin oynuyordu ki o şeker tanelerinin kıçımızdan çıkabileceği ya da ertesi gün evi karıncalarla paylaşabileceğimizi hiç umursamadan oturdum izledim onu , tam böyle ne kadar can bir anne olduğumu düşünüp canım kendim derken birden çişinin gelebileceğini ve çükünü tutarak üstü başı şeker içinde koşabileceğini geldi aklıma, kendimi topladım ve kaşlarımı çattım ve hey dedim.... 

"Ben de katılıyorum yüklemeye , beni de şoför yap.."

Şekerleri faraş ile önce ben süpürdüm ama kalanları elektrik süpürgesi ile ona süpürttürdüm , en azından yarın unu falan yüklemek isterse sonunda kendi temizleyecek bunu bilsin de bir de ona bunu öğretmek zorunda kalmayayım...

Hayatımda hala bir action yok.. 

Sizde durumlar ne ? 

Çok kalp 


21 Kasım 2020

İsmail Güzelsoy - Kıpırdamıyoruz



En son Koray Sarıdoğan'dan Kadran & Kadraj kitabını okuduktan sonra böyle kalakalıp "ne okudum ben , neydi o , neden şimdi bitti ki  ? " olmuştum. Bugün de aynen bu soruları sorarken buldum kendimi. Kıpırdamıyoruz İsmail Güzelsoy'un okuduğum ilk kitabı ve pek tabii ki de son kitabı olmayacak. Hatta neden daha önce hiç okumamışım ki ? Ve yine hatta kitaplığa bakayım bir belki almış okumamışımdır ki acayip iyi alıcıyımdır, hatta bazen hızımı alamaz 2 tane falan alırım kitapları o derece. Güzelsoy belli ki kitapları arasında bağlantı kurduran bir yazar, okuma grubumuzdan biri  kitaplarını baştan sona okuyun demişti o zaman tık tık bağlantıları kuracaksınız. Heh tamam desene yine sepet oldu 300-500 , neyse bu defa 8 taksit yaparım ; biliyorsunuz taksit yapınca para ödememiş oluyoruz, bunu unutmayalım :) 


Kitaba gelirsek ilk 100 sayfa , bir bölüm daha okuyayım bırakacağım moduyla okudum. Arkadaşlar muhallebiciye kadar dayan sonra zaten bitirmeden bırakmayacaksın dediler, tatlı şeyler.. Haklılarmış. Muhallebiciden sonra 200 sayfa falan okudum ve hatta kitabı rahat okuyup bitirebileyim diye evdeki küçük olanı anneme yolladım. Canım kendim.


sanki ne yazarsam yazayım kitabı anlatacakmışım gibi her şeyi yazacakmışım gibi geliyor. Mal gibi kaldım şu an, masalla gerçek o kadar iç içe ki hangisine hayır bu olamaz diyebilirim ya da evet evet bu kesin mantıklı ? 

Neyse ben daha fazla saçmalamadan Güzelsoy'u mutlaka okuyun diyorum 

Bu arada da bizim Yazarıyla Konuşanlar okuma grubunu biliyorsunuz, Pazartesi günü  ( 23. Kasım ) İsmail Güzelsoy konuk olacak. Kıpırdamıyoruz'u ve diğer kitaplarını konuşacağız. Katılmak isterseniz beni bulun.


Çok kalp 



13 Kasım 2020

Günler Geçerken ;


Günler geçerken benim popiş 3.5 atıyor neden diye bir sorun ?

Sordunuz mu ? Öyleyse bunu siz istediniz ...

Başlıyorum.

Evdeki haydudu ülkecek girdiğimiz ilk karantina dönemlerinde ( hani devletin bi bok yapabileceğine dair umutlarımızın olmaya başladığı ) çişe alıştırmaya karar verdim, ay bir dakika modern mum gibi yazayım ; tuvalet eğitimine başlamaya karar verdim. En fazla beceremez sağa sola işer takarız bezi sıkıntı yok götüne çüküne zeval gelmesin çocuğumun dedim. Aşamaları anlatmıyorum biliyorsunuz instgramda bununla ilgili 4567 tane instamom var bilgi verebilecek ben daha çok bebenin nenelerinden bilgi alıyorum bu tarz konularda da... 

Neyse herif alıştı , böyle herkesin içine çükünü avuçlayıp bak bak falan demeye başladı lan dedim oldu bu iş herif konuşamıyor ama beynini tutup gösteriyor, lazımlığa da son verdi çünkü babası oğluşuna özel klozet aparatı aldı tam onun götüne uygun , bizde havalar 1500 falan , eltimgile havalar atıyorum, babanneye de öyle , tam ahkam kesmeye başlıyordum ki Shrek'in kalbine yama yapılması gerektiğini öğrenip Cerrahpaşa ile haşır neşir olmaya başladık... 

Geçen haftadan beri canımın içi evladım sağa sola işiyor..

Rahatsız da hiç olmuyor , öyle devam ediyor

utanma desen o zaten çok şükür yok

bu aralarda benim de burnum kanamaya başladı, böyle şap diye başlıyor kanamaya o derece kafayı yedi

Neyse Shrek'in hastane işleri çok şükür bitince ( ki ameliyat diye ben kendi kafamdan uydurmuşum - demek ki kardiyoloji bilgim hala yeterli düzeyde değil, bunun için okuldaki anatomi kitabımı buldum annemden bakıyorum ara ara, terminolojim berbat - herif anjiyo oldu, ameliyata karar versinler mi diye , verdiler ,olacak ) bu sefer sazı elime alıp herifi de karşıma alıp aynen şöyle dedim:

"Bak çocuğum bu bez son bezin, bu gece bunu takıyoruz ve sonra götüne hep don giyeceksin, eğer ben seni gece işetmeye kaldıracağım diye uykumdan, gece zevklerimden ( ki bu fiki fiki oluyor ) fedakarlık edeceksem sen de biz zahmet çükünü tutmayı becereceksin ve el birliği ile bu çiş-kaka sorununu çözeceğiz, anneciğin de hava atmaya devam edece" 

Artık neyi ne kadar anladı bilmiyorum çünkü tepki olarak mamaaaa dedi ama hafta başından beri gece de çıkardım bezi, 2-3 saatte bir uyandırıp işetiyorum ama bir aşama oldu mu diye sorun , aşama olmadığını görmemek adına gündüz de sürekli ben götürüyorum çişe, halılar yeni geldi ona güvenip de halılarımı riske atamam :) 

Ama hakkını da yemeyeyim evladımın ara ara gidip işiyor lazımlığa ...

Neyse popişimin 3.5 atma sebebi tam olarak bu ; artık dışarıya da çıkarken bağlamıyorum ve sokakta acayip geriliyorum 

1. Ortalık yere salıverecek diye

2. Burnum kanayacak diye ..


Oğlan henüz beni hayal kırıklığına uğratmadı ama soktuğumun burnu sağ olsun kanıyor.

Doktora da gittim bakalım kan tahlili yaptı umarım bi bok çıkar da şu yüzden kanıyor der de icabına bakar …

Ay bu arada , kendi istek ve rızamla nasıl dolandırıldığımı hatırlıyorsunuz değil mi ? Banka geri iade etti parayı...Canım banka :) 

Bir de Toffee Nut Latte daha çıkmadı mı ? 

Çok kalp

Çok öpücük ....



10 Kasım 2020

Elena Ferrante / Yetişkinlerin Yalan Hayatı



Ferrante canımız ciğerimiz gene bombayı bırakmış gitmiş, durmuş durmuş on ikiden vurmuş

Her kadının kendinden bir parça bulabileceği, kendiyle mutlaka yaşamının bir bölümünü özdeşleştirebileceği çok şekil şükül bir kitap olmuş. 

Kitapta ergenliğe geçişte yaşananlara dair o kadar gerçekler var ki biri çıkıp da derse ki ben bunların hiçbirini yaşamadım hassssttttrrrr demek yerine uza tatlım az ötede oyna derim, hassstrrr demem çünkü ben yukarı Napoli’liyim 😬

Özellikle cinselliğe dair kitapta kızın düşünceleri ve bakış açışı benimki ile bayağı bir örtüşüyor; bekâret, yetişkinlik, ispat çabası eh bizim ülkemizde buna namus kavramını da ekle salak saçma bir kombin oluyor.

Kendi düşüncelerim tartışmaya kapalı benim :) bekaret hakkındaki düşüncelerim de; ben kurtulunması gerektiğini düşünüyorum. Onunla bir boka yaramıyorsam onsuz da bi boka yaramamalıyım ya da tam tersi.

"isteyen istediği ile istediği şekilde birlikte olur ama ilk daima özel olmalı " da bana çok gereksiz romantik geliyor vıcık vıcık ağdalı bir bayağılık gibi. ilk cinsel deneyimim aşk zannettiğim bir kişi ile olup da götüme tekmeyi yiyince gireceğim depresyonu neden çekeyim ? üzerine bir de gitti kızlığım muhabbeti

bedenimi her organı gibi bana ait olan bir şeyi istediğim şekilde değerlendirebilmeliyim ben.

Eğer ki bir erkek bana kızlık zarım var diye esas kız muamelesi yapacak, yoksa da esaslı kaşar muamelesi yapacaksa orada sen bir dur bayım derim. bu fikirlerim 15-16 yaşından beri vardı ama netleştiremiyordum kafamda , çünkü şunu fark etmiştim hormonu tavan yapmış ergen erkekler okul çıkışından eve kadar yürüdüğümüz yolu bile kendi arkadaşlarına yolda becerdim diye anlatıyorsa bu işte bi sıkıntı var. 

Eteğim kaldırıp pandik de yedim, ( ki sonrasında çok kötü tekme atmıştım ) , sözde çıktığım erkekten ev boş gidelim mi teklifini de duydum,  ve yemek yemeye karar verdim. Güzel bir kız değildim, hiçbir zaman da güzel bir kadın olmadım ama bir erkeğin ister ergen olsun ister yetişkin buna çok bakmadığını daha orta sonda anladım. Eğer şişmanlarsam çirkin olurum ve hiçbir erkek beni beğenmez doğal olarak ne pandik yerim ne de mastürbasyon yaparken akıllarına gelirim , evet aynen böyle düşünüp mal gibi bi lise hayatı geçirdim.

Sonra bir aydınlanma yaşadım :) gerisini anlatmayayım kitapla alakası yok çünkü :) Gerçi sonra iş hayatına girince daha başka erkekler tanıyınca hepsinin aklının çükünde olmadığını , kadına sadece meme,popo,kuku kombini ile bakmadığını gördüm ama belki de o dönemde yaşadığım aydınlanma yüzünden gördüm. çok çelişki var :) diyorum size çok uzun konu.

Kitaptaki karakter de kendini,bedenini, ailesini o kadar sorguluyor ki bir anında olmasa bile başka bir anında mutlaka kendinizden bir şeyler bulup hiç ummadık şeyleri hatırlıyorsunuz.

Ferrante bu işi çok iyi biiliyor. 

Canım Ferrante ...

Kısaca Ferrante'yi sevin Ferrante okuyun..

Çok Kalp




28 Ekim 2020

Delik & Yamaa



33 yaşıma kadar ne güzel yaşamışım ya, böyle resmen ekmek elden su gölden gibiymiş.
Sosyal kontratı imzaladıktan sonra da göllerden devam etmişim yaşamaya ama geçtiğimiz bahardan beri minnoş ruhum daralıyor.
üst üste bilerek mi yolluyor yukarıdaki topları yoksa sıkıntı böyle mi çekiliyor bilmiyorum ama bana sağlı sollu geliyorlar.
Günde 3456 tane su doku çözmüş gibi çalışıyor beynim.

İsteyen istediği yorumu yapabilir bu konuda , kimseye saygı duymam kendi fikrin ayrıca da sanane derim ama ben de Shrek her şeyden önce geliyor, bebeden bile.
İkisi o kadar farklı ki ve ikisi de o kadar derin ki, benim hayatımda eğlenceli anneliğin yolu Shrek'ten geçiyor, neyse konu Shrek olunca böyle duruyorum, temmuz ayında pozitif oldu kalakaldım, sabırla fenalaşacağı günü bekledim ya da kendimin pozitif olmasını ama neyse ki o ayakta atlattı ben de negatiftim, bir şekilde devam ettik 

şimdi de size kitapta okursanız çok romantik gelebilecek bir şey  yazayım; kalpten beyne giden tünel....
O tünelin doğuştan kapanmış olması gerekiyormuş.
İşte Shrek'teki o tünel kapanmamış üzerine bir de genişlemiş, buna bakarlarken bir de nur topu gibi delik buldular 
Biz şok 
yani doktor o anda kansersin de delik var da dese yaratacağı his aynıydı.
bombok hissetme durumunu takiben kalbimden parça alın kapatın deliği durumu
bunu cidden söyledim (:

Onunla ilgili hissettiğim tonla his vardı ama endişelenmemiştim hiç, onu da yaşıyorum bu ara.
Görüyor musunuz siz adamı vermişler bana yanında promosyon geniş bir tünel ve delik ile hem de kalpte , ya da adam benim kendi rızamla dolandırıldığımı öğrenince deldim geçtim kalbini ( neyse ki bu değil çünkü doğuştan )

Haftaya ameliyata girecek , kasıktan girip bir şey yapacaklarmış , umarım adamın kasıktan girerken beynine zarar vermezler :) / çünkü eminim ki aklına bu geliyordur :" ulan şimdi bizim kasığı delecekler ya ya sonrasında fiki fiki olmazsa" tarzında bir düşünce olduğunu iddia edebilirim ama ispatlayamam çünkü biliyorsunuz çükleri ( ya da çük bölgeleri ) beyinleri:)
ben de onu şöyle rahatlatmayı düşündüm; tamam göğsünü delsinler açsınlar falan nasılsa memelerinle bir işin yok, ve vazgeçtim kalbi malbi tutar herifin

Bundan sonra aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Beyciğim modunda mı olurum bilmiyorum ama ilerde oğlana "aman baban duymasın kalbi var" çok derim gibi, ya da ne diyeceğim ya onun ruhu bile duymaz.

Yani anlayacağınız benimkine yama yapacaklar , o yamalı devam ederken hayatına ben dipçik gibi devam edeceğim :) 
Farkımız tarzımız ne de olsa 

Şu son 15 gündür google'dan edindiğim kardiyoloji bilgim ile Shrek'e deli teşhisler koydum ama neyse ki kimseyle paylaşmadım, MR'lar sonrası da tam nöroloji çalışacaktım ki ameliyat günü belli oldu ,tıp eğitimimi yarıda bıraktım, belki ilerde alternatif tıbba yönelirim.

Son olarak da götünüzü kollayın, kendinize dikkat edin 
o yavşak virüse yakalanmayın , kendi kardiyoloji bilgim ile koyduğum teşhis şu oldu ; bu adam 35 yıldır delik ve geniş tünel ile güzel güzel yaşayıp gidiyorken ne oldu da birden tepki vermeye başladı ? 
Korona oldu ve soktuğumun sıtma ilaçlarını kullandı
Adamın hayatındaki son 6 aydaki tek değişiklik bu
Tabi siz yine de benim teşhislere çok güvenmeyin 

Çok kalp 

23 Ekim 2020

Hikmet Hükümenoğlu / Atmaca




Hikmet Hükümenoğlu  torpili bol, kredisi çok çok yüksek bir yazar gönlümde. 

Hoş Atmaca okuduğum ikinci kitabı ama Körburun ile yaktı geçti beni ( bu arada Körburunu bir kere daha okumaya karar verdim) , fakat Atmaca beni çok heyecanlandıran bir kitap olmadı , tam sonbahar kitabı ama böyle yazın falan çıksaydı ve okusaydım "abicim hava zaten 567 derece, buza oturuyoruz o derece sıcak bir de şu depresif tiple uğraştırma bizi" derdim.

Kitapta melankolik uyuz bi tip var ara ara kafasını duvara çarpasın geliyor, zaten de sıyrık kafadan onu okuyoruz ama nasıl okuyoruz bir de bana sor 

Kitap 1995'te başlıyor 1995’ten 2019’a kadar ,artık tüm depresiflik, bitmişlik falan had safhadayken hadi artık ölüyor musun birini mi öldüreceksin bir şey olsun derken bir şey oluyor kitapta herifin tüm olayı çıkıyor çıkmasına ama  hiç umulmadık bir şey oluyor. 

Ben de oturmadı taşlar , ay böyle de olmuyor ya spoiler vermeden

Yani şimdi Atmaca neden Atmaca ? Yani kitapta bahsettiği atmaca ile ne alakası var ? 

Diyorum ya kafamda deli sorular çok.

Ama size bir okuma grubundan bahsedeceğim , hemderdim ( eski bloggerlardan ) Damla ile bir grup kurduk aslında Damla'nın fikri hepsi ben getir götür yapıyorum, yazarıylakonusanlar diye.

Her ay bir yazarın bir kitabını okuyoruz ve genellikle ayın son haftasında bir gün zoom üzerinden yazarın da katılımı ile sohbet gerçekleştiriyoruz. İşte tüm bu zor organizasyonu Damla hallediyor ben de işte paylaşım yapıp repost falan yapıyorum :) 

Telegram'da genel bir grubumuz var ( ve hatta gıybet yaptığımız ayrı bir grup ) orada karar veriyoruz hangi yazarın hangi kitabını okuyalım diye, bu ay 2 Kasım'da Hikmet Bey katılacak bize, eğer katılmak isterseniz bekleriz, reklam meklam ne derseniz deyin adına. İsterseniz dinleyici olarak katılıp izle yedebilirsiniz. Katılım zorunluluğu yok hatta kitabı okuma zorunluluğu bile yok bir bakıma canınız isterse sadece bakıp çıkabilirsiniz :) 

Hikmet Hükümenoğlu'nu okuyun, hele ki Körburun'u mutlaka okuyun.

Kalp Kalp Kalp

15 Ekim 2020

En gereksiz müesseselerden ; Eltilik


Kalıplaşmış ne anlamı olduğunu bilmediğimiz salak saçma bir kelime değil de ne Allah aşkına ? 

Nerden türemiş ne bokuma türemiş adı da çıkmış , eltin mi var Allah başka dert vermesin diye başlanıp ayağını denk al kuma kumayla anlaşırmış elti elti ile anlaşamazmış ile devam eden nasihatlerin bitmek bilmediği ve sadece adı elti olduğu için ben bununla asla anlaşmamalıyım ,bu beni kıskanıyor diye kendimizi doldurduğumuz canım ülkemin en gereksiz sıfatı; kaynanadan sonra :) 

Toplumdaki erkek analarının kendilerini bir bok sanma olayına hiç girmeyeceğim çünkü 3 ya da daha fazla tane erkek çocuğu olan anaların ultra bir bok sanma olayı var ki işte o benim uzmanlık alanım :)

Shrek'in iki tane erkek kardeşi var anlayacağınız annesinin sigortaları çok sağlam. Shrek ve abisi evli, küçük kardeşi de aman adı konsun da ne bok yerlerle yesinler tarzı düşünen bir kız annesinin kızını sevince ,adını koymak farz oldu.

Bu durumda gelinler üç eltiler iki oldu.

Şahsen 4 yıldır abisini eşi ile tüm uyarı, tüm engellere rağmen hiçbir sorun yaşamadık, aynı kafadayız ya da değiliz konu bu değil konu ikimizde birbirimizi şeyimize takmıyoruz, o yüzden de hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz, kıskançlığa gelince de kıskanılacak kadar önemli şeylere sahip değiliz, sonuçta ev herkeste olabilen bir şey ya da araba ya da iş ya da zayıf bir beden...Bunları elde etmek için kıskanmaya gerek yok bence he motiven kıskanmaktır o ayrı o zaman yardır beybi...

Neyse ; geçen hafta bu modern muhafazakar aileyi ile diğer bir modern muhafazakar aile olan biz hayırlı bir iş için ziyaret ettik, o ortamda bile kız tarafından en az 5 çift gözün biz eltilerin üzerinde olduğunu o kadar hissedebiliyordum ki, şimdi düğün var ya bak gör senin eltiler nasıl zayıflayacak ,bak ortanca eltin kaynananın yanından hiç ayrılmadı vs. vs. Hatta bir ara bir tanesine dönüp bir maşallah de de nazar değmesin bana diyecektim o derece rahatsız ediciydi.

Neyse nişanı yaptık, sahte gülücükler, Ay biz gelin almıyoruz kız alıyoruz ay biz de damat değil erkek evlat alıyoruzlar falanlar filanlar ile geceyi bitirdik.

Sonrasını ay dünüşüm ailenizi çok beğendi bizimkiler ile başlanan telefon görüşmeleri aldı ( ulan biz kendi içimizde hepimizden nerdeyse nefret ediyoruz arkamızdan demediğimizi bırakmıyoruz birbirimizin başkanı nasıl beğenelim) , bundan sonrası için taze gelinimize bol şans diliyorum 

Çünkü bu yollardan geçmiş biri olarak, dolaylı yollardan tembih edilecek her yerde ( bu genelde biz eltilerinin olduğu yerler ) herkese ( bu herkes de pek tabii biz eltiler ) her şeyi ( bu muhtemelen mobilya, altın falan filan ) anlatma :) 

Kızın kafası trilyon olacak, bu eltiler sahte mi yoksa gerçek mi ? 

Hiç gerek yokken edindiğimiz akrabalar ile ilişkimizde toplum da oturmuş zaten. Sağ olsun ailenin diğer üyeleri de bunu tasdikleyip onaylayınca, eltin mi var derdin var ile başlıyorsun ya da görümcen mi var aman keşke eltin olsaydı en azından kaynananı kafalardın ile devam ediyorsun. Ve yeni edindiğin ailede daha ilk günden herkese karşı fikrin oluyor ve hiç kimseyi sevmiyorsun. Bunların hepsi erkek için de geçerli ona da kim bilir neler neler deniyordur. 

Eltilerin arasını eltiler değil kaynanalar açıyor ya da görümceler ya da kızın kendi annesi, ablası falan. Bunlar bitmedi, öyle köylerde falan da olmuyor gayet hayatımızda olan herkeste var, bitmeyecek de tek bir yolu var baş edebilmenin ; erken yaşta evlenmemek 

Sümüğünü bile atmayacağın insanla bir şekilde oğlunu sevdin ya da ablasını sevdin ya da kızını sevdin diye akraba oluyorsun ve senden saygının yanı sıra ultra düzeyde adına denge dedikleri kaşarlık bekliyorlar. Hele ki çalışmayıp direk evde oturacaksan resmen kurtlar sofrasına dalış yapıyorsun. Halka açılan yatak odandan bahsetmiyorum o başlı başına bir travma zaten.

Nitekim bu kurtlar sofrasında azıcık kafan çalışıyorsa , işin kaşarı oluyorsun ve yoluna bakıyorsun.

Bu ilişkilerde kocanla arandaki aşk dediğin şey işlemiyor. Sosyal kontrat olan evlilik yeteri kadar zor değilmiş gibi bir de aileler arasındaki o gereksiz dengeyi kurmak zorunda bırakılıyorsun. Oysa ne gerek var ki ? 

Neden onun annesini annem yerine koyuyorum ya da neden o benim babamı baba gibi görüyor , hoş saçma bir cümle oldu kimse kimsenin bir şeyini kendi akrabası gibi görmüyor, herkes sahte zaten de sıkıntı bu zaten sahteyiz ne gerek var bu tiyatroya ki  ?

Neyse olay felsefeye doğru gidiyor çok dağıldı.

Bizim ailede şimdi başta kaynana olmak üzere hepimiz bir zırh giyeceğiz :) Biz iki elti bir şey sorsak mı sormasak mı diye kafayı yiyeceğiz kaynana ve yeni gelin de ne cevap versek de atlatsak diye, oysa götlerine boru gibi borç girecek olan onlar , gelinlikten tut avize bakmaya bile anaları ile gidip kavga edecek olan onlar, stresi siniri yaşayacak olan da onlar , biz eltiler bunun nesini kıskanalım ,bize gelinliği özel diktirdim desen ne olacak hazır aldım desen ne olacak.

Ben 30 yaşında evlendim. Çay kaşığıma kadar her şeyimi kendi kafama göre kendi istediğim yerden aldım, annem düğünüme ( ki bu en en en gereksiz tören ) misafir olarak geldi deyim yerinde ise, aynı şeyler karşı taraf için de geçerliydi. Shrek de ben de istediğimiz her şeyi kimseye sormadan aldık ,ettik. Sadece kırmamaya dikkat ettik anneleri o kadar ( kaşarlanmaya oradan başladım yani şu anki derecemi düşünün) , ÇALIŞTIĞIM için ne onun annesi ne kendi annem bunu da buradan al gibi bir tavsiye bile veremedi verdikleri tavsiyeyi de he he diye geçiştirip kendi bildiğimi okudum. Müthiş bir saygı vardı bana, ama ne zaman doğurdum işten çıktım şu an öyle bir delik arıyorlar ki bulsalar altın gününe davet ederler o derece umurlarında değilim.

Yani diyeceğim o ki ; kızlar evlenmeyin doya doya yaşayıp, flörtünüzün tadını da bokunu da çıkartmadan, kredi kartlarınızda sıfırları görmeden, kendinize 300-500 liralık parfümler almadan, içinizde ne varsa yaşamadan evlenmeyin. Ve çalışın, asla ve asla aile sponsorluğunda evlenmeyin, yapmayın.

Sizler pembe gelin olmak için doğmadınız, misyonunuz kocanıza sunumlu kahve pişirmek olmasın.

Ve şimdi ben ortanca elti, aile sponsorluğunda gerçekleşecek ve çevreye de her şey yolunda gitti sahtekarlığı ile ilan edilecek olan bu dönemi elimde çekirdeğim ile izleyeceğim.

Dolduruşa geldiğiniz eltilerinize bu zevki vermeyin :) 


Çok kalp 

10 Ekim 2020

Pınar Eğilmez / Uçan Tabut & Tanık

Okuduğu kitaplar çok satanlardan ziyade  Elif Şafak & Aşk kitabını okuyup da mobil Mevlana gibi gezen ya da Pucca ve türevlerini okuyan insanları hiçbir zaman okur kabul etmiyorum ben he buna son yıllarda meşhur farkındalık kraliçesi Azra Kohen de eklendi ama neyse.. Ben de müthiş donanımlı biri değilim kitapları okumayı seviyorum, okumaktan hoşlandığım türler var belki benim de kapasitem çoğu kişiye göre kıt ama popüler sözde gazeteciler tarafından reklamları çok iyi yapılmış kitaplar binlerce satınca sinir oluyorum. Arada derede o kadar güzel hikayeler o kadar harika yazarlar kaynıyor ki , canım sıkılıyor böyle olunca.

Bu iki kitap da popüler sözde gazeteci (ki bu Ayşe Arman oluyor) tarafından iyi reklamı yapılmış klasik bir Doğan yayıncılık kitabı.. İlk kitap hakkında 50 yorum okuduysan 40 tanesi  röportajdan görmüş de almış çünkü.

İlk kitap ; Uçan Tabut 




Kitabın son bölümüne kadar tek hissettiğim şey ; "eh işte" idi, evet birbiri ile bir şekilde yolları kesişmiş olan insanların hayatlarına güzel dokunmuş bölümlerde iyi mesajlar vermiş ne acıtasyonda zirve yapmış ne de anlatmaya çalıştığı şeylerde ama bu kadar :) 

He bu kadar benim gibi okuduğundan zevk almaya bakan biri için yeter mi yeter ama bir edebi taraf falan arıyorsanız, anlatılan hayatlarda derin bir anlam falan , bence yok.. Çünkü o kadar abartılmışsa diyorsunuz bir şeyler olmalı içerlerde bir yerlerde, âmâ yok ya da ben bulamadım.

Ama son bölüm gerçekten harikaydı, çok iyi bağlamış konuyu bence ve bana göre sadece yazarın kalemindeki "ben buradayım" ışığı son bölümde parlıyordu.

Son bölüm için bile okunabilir, çünkü  bir günde biter, bitiyor..


İkinci kitap ise Tanık 




Bu kitap hakkında bir yorum okumuştum; ilk kitap uçan tabut ’tan sonra çıtayı düşürdüğüne dair. Pek tabii ki saçmalamış ilk kitapta çıta mı varmış ki düşürmüş diye düşündüm ama az önce fark ettim ki bu kitap hakkındaki en doğru yorum. İlk kitaba göre gayet güzel başladı aslında fakat tanığın konuşmaları bence gayet gereksiz ve uzundu ,ama konu bir şekilde akıyor ve ilginç hale de geliyordu ta ki son bölüme kadar, bence o kadar saçma bir şeyle bağlanıp bitti ki kitap , kalakaldım. 

Yani ilk kitabın son bölümü çok beğenip bunun da son bölümünü hiç beğenmeme kaç point ?

Kitapların ikisinde de karakterlerin bir şekilde haberleri bile yokken birbirlerinin hayatlarından geçmeleriydi bence tek güzel olan😉 

Onun dışında gerçekten abartıldığı kadar muhteşem olduklarını düşünmüyorum.

Kalp Kalp Kalp


Parası Neyse Vereyim Yeter ki Rahat Bıraksın Yerleri; Oyun Evleri



Bu oyun evlerini kim bulmuşsa alnından öpeceğim onun, müthiş bir girişimcilik örneği.
Hele de böyle ablalı falan, süper süper

Oturduğum semtte de sağ olsunlar arz-talep durumlarını gözeterek açmışlar 3-5 tane, hatta bir tanesi servis yolluyor o derece.. Genelde gittiğim hatta artık aylık üye olacağım bir oyun evi var, ben şahsen bu yerlere parası neyse veriyorum rahat kalıyorum yerleri diyorum. Çünkü gerçekten bazen Pıncır ile öyle bir bakışıyoruz ki ikimizde birbirimizden nefret mi ediyoruz bıktık mı çözemiyorum işte o bakışmaların ardından ben ,cüzdanım ve oğlum soluğu oyun evinde alıyoruz.

Ayakkabılarını bile çıkartmıyor, al diyorum eti senin kemiği benim.
Acıkınca mama der çişi gelince çiş der gerisi mühim değil.

Ben de söylüyorum kendime bir kahve gönlüm kafenin en dip köşesine gitmek istiyor ama tabii ki ana yüreği çocuğumun yarı dazlak ( bu konuyla ilgili ayrıca post girmem lazım ) kafasını görebileceğim bir yere oturuyorum.


Son zamanlarda kendi kendine oynama süresi daha arttı gibi sanki, en azından kafasına göre bir şeyler yapabiliyor o yüzden oyun evinde de bugün baktım kendi kendine lego yapmaya çalışıyor bir anda öyle gaza geliyorum ki onu öyle görünce , ben doğurdum ben diye bağırasım geliyor ,öteki durumlarda ki bunlar daha sık oluyor;(oyuncağı vermeme, elinden alınan oyuncak olduğunda kendini yerlere atma, ya da durup dururken yerlere atma) o zaman teyzesiyim diyesim geliyor, annesi biraz fazla şımarttı da çocuğu , ablam işte ne yaparsın...
Hele bir kreşe başlayıp da uyumlu uyumlu takılırsa anası kurban olsun diye böğürür ya da pankart asarım, pek ümidim yok ama olsundu …

Oyun evlerinde bir de şöyle durumlar oluyor , çocuk kısası
Neredeyse hepimiz belli bir amaç için getiriyoruz çocukları oraya , kimi çocuğu sosyalleşsin diye ,kimi benim gibi kafa dinlemeye ,kimi arkadaşıyla rahat konuşsun diye ama neden ne olursa olsun hepimiz bir kere o alana galoş giyip giriyoruz işte o an , tüm analar dikkatlice o sorun çıkaran bebenin anasına bakıyor o bakışları hissediyorsunuz üzerinizde..
O an şunu demek geçiyor içimden ; evde hiç böyle değil teyzeleri..
Hı hı evet evet 
Değil tabii evde genelde koltukların üzerinden üniteye atlıyor oradan dışarı çıkıp yerlere yatıyor, henüz oyun evlerinde öyle bir akrobasisini görmedim.

Alana girip tüm sevimliliğin ile göz hizasında !!! konuşan bir anne olarak çocuğunu teselli edip rolünü iyi oynayıp alandan da çıkıp masana geldiğinde bir 5 dakika bekle , mutlaka bir anne götün götün yanaşıyor oluyor.
-Uykusuz galiba 
-Bugün biraz huysuz mu ? 
Belli kendi çocuğu ile kıyaslayacak ya da derdi var anlatacak...
Bacım ben zaten buraya susmaya geliyorum sence ben de hiç o bilmemneanneleri.com hesaplarına üye olan, kahvaltı kahvaltı gezen anne tipi var mı gözünü seveyim
baksana bendeki coolluğa, 
zaten benim bu götümün kalkıklığı yüzünden ya oğlanın hiç arkadaşı olmayacak ya da ben her zamanki gibi tükürdüğümü yalayıp bilmemneannelleri.com'a vip üye olacağım, zamanla göreceğiz.

Genelde ters cevap vermiyorum ama kısa cevaplar verip ,kendi çocuğu ile ilgili soru sormayıp kitap okumaya devam edince sandalye geri geri gidiyor.
Zafer benim.
Tabii sonra kendimce edindiğim o zafer bebenin gitmeyeceğim diye kendini yerlere attığı yerde bitiyor ve o kadar zorluyor ki neredeyse al yavrum telefonu diyeceğim. Âmâ asla demiyorum çünkü biliyorsunuz ki 4 yaşına kadar uzmanlar önermiyor pek tabii bizim evde de izlenmiyor çocuğum da koca kafalı pepe ve türevleri nerden öğreniyor bilmiyorum :) 
Anneannesi yapıyor böyle zaten ya da babaannesi ah yok ya babası babası :) 

Bazen de içeri girince bakıyorum bir anne var oyun alanında oh diyorum çok şükür benimkinden daha arıza biri var, o zaman kahvenin yanına tatlı da söylüyorum.


sonuç itibari ile parası neyse veriyorum ve  gerçekten kafamı dinliyorum.
iyi ki varsınız oyun ablaları iyi ki varsınız oyun evleri

Kalp Kalp Kalp


06 Ekim 2020

İstek ve Rızamla Nasıl Dolandırıldım ?


İçmek istediğiniz her ne varsa alın, arkanıza yaslanın ve istediğiniz tarafınızla gülerek okuyun.

Size kendi istek ve rızam ile nasıl dolandırıldığımı anlatacağım, âmâ öncelikle benim evdeki bücür doğup da işten ayrılana kadar donumdan ekmeğime kadar her şeyimi internetten aldığımı, bugüne kadar bir kere bile bırak hıyar gibi yanlış ürün gelmesini 1 lira bile fazla çekim yapılması gibi bir durumla asla karşılaşmadığımı ve de bu durumun verdiği öz ukalalık ve kibir ile insanlara olası bir dolandırılma durumlarında nasıl ahkam kestiğimi anlatmak istemem ama belirtmeden de geçemeyeceğim.

Şimdi ben şu anda artık fakir bir insan  ve Shrek'in işte verdiği para ve ( sözde ) kredi kartı ile geçinen bir kadın olarak tabii ki de asla ( 🤞) kullanmadığım ama belki ( 🤞zor durumlarda kullanırım diye tuttuğum bir kredi kartım var, böyle bayağı üzerinde de adım falan yazıyor yani. Neyse...

Geçen gün Twitter'da gezinirken Maliye Bakanlığı'nın bir tweetini gördüm böyle hesap adının yanında tik mik var yani o derece, gerek Maliye Bakanının kendisinden gerek de bağlı olduğu kurumdan hiç hoşlanmasam da yazan şey dikkatimi çekti :

" Korona ile mücadeleye destek için ödediğiniz kart aidatlarınızı iade ediyoruz .Bilgi için aşağıdaki linke tıklayın."

İşte insan düşünür değil mi kart aidatlarını Maliye Bakanlığı niye iade etsin hadi onu da geçtim sen ne kadar kart ücreti ödedin de geri alacaksın diye bir kendine sorar değil mi ? ( düşünün o kadar zor durumda kalmışım ki kullanmışım kartı, canım kendim ) 

Yok,işte benim tek düşündüğüm şey linki açmak oldu ve açtım bir güzel kimlik numaramı ve e-devlet şifremi girip bir sayfaya yönlendirildim ( hiç tarayıcıdaki adrese de bakmak aklıma gelmiyor çünkü eminim ki yönlendirdiği sayfa edevlet.gov.tr) bir güzel kart bilgilerimi arkasındaki o lanet 3 rakamı da kendi ellerimle girdim yetmedi telefonumu da girdim ve işlemi sonlandırdım, canım kendim ya yine canım kendim. 

Bankanız en kısa sürede sizinle iletişime geçecektir dedi ve 2 gün içinde banka iletişime geçti.

Kartımdan Trendyol.com üzerinden 70 liralık , Media Market üzerinden de 3.799 liralık çekim yapıldığını Trendyoldakinin provizyonda beklediğini ve diğerinin de bana ait olup olmadığını sordu ben de hayır dedim ve kartların kapatılmasını istedim , telefondaki de sağ olsun kapatıldığını iadelerin ya gün içinde 17:00 ye kadar ya da pazartesi ( o gün cuma idi) 09:00 a kadar yapılacağını söyleyip siktiri boktan bir dahili verip adının da Hatice olduğunu söyleyip pazartesi lütfen beni 09:00-10:00 arası beni arayın diye tembihleyip kapattı.

Ben ki yine canım kendim yine uyanamadım, ulan banka 0850'den aramaz arasa bile neden iade için araya hafta sonunu soksun, arasana gerçek bankayı değil mi ara böyle böyle oldu doğru mu de kapatılmış mı de sorsana , yok ben ne yaptım gevrek gevrek annemi arayıp böyle böyle oldu ama hallettim diye anlattım.

Pazartesi tabii ki numara dışarıdan arama kabul etmedi, ve tabii ki ben gerçek bankayı aradığımda kart açıktı ve tabii ki de işlem itirazı yaptım ve bilin bakalım banka neden olumsuz cevap verdi , işlem güvenlik şifresi ile yapılmış. Ben hala bankaya bağırıyorum ulan manyaklar siz aradınız beni siz uyardınız diye, yalnız ben de her gece telefonun sesini kısa domuz gibi uyur ve bu numaraları da asla açmam açacağım tuttu ya, belki açmasam güvenlik şifresini giremeyeceği için çekim bile yapamayacak.

Ama ben hiçbir şifre vermedim, uzaktan mı bağlandı da aldı o şifreyi konuşurken bir bok mu yaptı bilmiyorum.

Eltimgile anlattım , arasana Media marketi siparişi iptal etsinler dedi, kargoda ise durdursunlar. Ulan günlerdir neden anlatmadım ben bunu ya dedim elti deyip geçmeyin he bilir böyle şeyleri he kendine hayrı yok o ayrı :) neyse bir telaş aradık ,ve öğrendik ki o gün teslim olmuş.

Bankayı içinde banka adı geçen her yere şikayet ettim, fakat bu olayı anlattıkça idrak ediyorum ki banka falan aramadı beni, birazdan hepsine özür mektubu yazacağım :) 

Ertesi gün de işte laf olsun diye savcılığa şikayette bulundum bana 2020/35557 numarasını verdiler soruşturma numarası olarak ,herhalde bir gün sıra gelir bu sayıya ben de o zamana kadar bir daha kafamı kullanıp dolandırılmam.

Yani diyeceğim o ki böyle şeyler olabilir :) 

İnsanları yadırgamamak lazım, basiret bu bağlanıyor :) 

Yalnız en büyük mallığım da şu oldu , bilgileri girdiğim akşam Shrek'e dedim ki böyle böyle oldu benimki iade gelirse seninkilerle anneminkileri de yapalım. Düşünebiliyor musunuz bana güvenip al yap dediğini adamın, neyse ki malını tanıyor da çok özen göstermiyor para ile ilgili fikirlerime :) 

Sonuç olarak şimdi baba gibi kart borcum ve minnoş bedenim ve zedelenmiş kalbim var :) 

Bir de öyle bir sahiplenmişim ki borcu adama diyorum ki lütfen bak bu boku ben yedim hem de bile işte ben ödeyeceğim, yapılandıracağım falan filan.. yani sen taksit tutarı kadar benim maaşa zam yap gerisi ben de merak etme ...

Neyse ki savcılığa gittim diye aile mahkemesine de gitmemi istemedi herhalde evde hiçbir şey olmamış gibi takılıyor :) 

Buradan da o tweeti görüp o linke tıklayıp bilgilerini giren benim gibi salaklara sesleniyorum ; ya siz mal mısınız arkadaşım maliye bakanlığı neden kart iadesi yapmış, ne meraklısınız kart bilgilerinizi vermeye, sonra diyorsunuz ki dolandırıldım yetiş savcı...

😀😀😀

kalp kalp kalp 



19 Eylül 2020

Oyun Grubu !! Uyumu


Bugün bir oyun grubunun deneme dersine gittik,ders 10:30 da bizim de oraya vaktinde gidebilmemiz için 10:00 gibi evden çıkmamız lazım ki bu da demek oluyor ki saat 9:00 da falan kalkmalı ki sadrazamın sol hazretleri kahvaltı falan etsin.Acaba benim çocuğum 27 aylık ömründe 27 kere saat 9:00'da kalkmış mı ki bugün kalksın ?Ben de mallık ne diye o saatteki bir yere gitmeye kalkıyorsun.

Yarım saat boyunca öperek,okşayarak,üzerini açarak yer yer uyuz olmaya başlıyorum bak diye söylenerek kaldırmaya çalıştım,surat beş karış kalktı önce bir anırdı,sonra kahvaltıyı böğyyk diye itti,işemedi saat oldu 10:00 biz hala evden çıkma aşamasına gelemedik bile çünkü herif mama diyor ama önündeki mamayı yemiyor.

İşte günün başında sınanmaya başlıyorum.

Dışarı çıkmak istemez,ayakkabısını iter,bu arada hala işemedi ve biz evden çıkmak üzereyiz.

Neyse allah sen büyüksün dedim ve çıktık.

Girdik içeri ilk 45 dakika etkinlik son 45 dakika da koordinasyon(işte minderleri koymuşlar atlıyor çocuklar adına koordinasyon demişler)

Benimki durur bekler mi hiç ne gördüyse istedi,hamur istedi,blok istedi,yetmedi sandalyeyi sahiplendi. Çocuğum ne etkinlikler beklerken kız verdi mi eline oyun hamuru el bilmem nesi gelişsin diye ulan 24-36 aylık gruptaki çocuklar genelde pipilerini havaya kaldırarak bile işeyebiliyorlar ,oyun hamurunu öylece verip yuvarlatmayı ben 9.ayda yaptırdım evde.Herif tabii ki de sıkıldı ve kalktı yerinden, kız söyleniyordu "ama yerimizden kalkmıyoruz" diye, şöyle çoğul konuşan herkesten (başta anneler olarak) nefret ediyorum.Bunu geçelim.Hamur bitti boya başladı, tabi ben size buralarda ne kadar sıkıldığını anlatmayayım siz anlayın,zira Pıncır evde parmak boyasıyla soyut tablolar yapmış biri duvarlara neden diğer normal çocuklar gibi kağıdı boyasın ki ? Bloklardan da sıkıldı,evde götümüzden çıkan blokları orada bir güzel topladı zaten neden toplamasın ki para veriyoruz ,siler de onları yani...Böyle böyle 45 dakika doldu,sınıftan çıkarırken 3.dünya savaşını bizzat yasadım.Yerlere attı kendini öyle böyle değil çıldırıyor ulan manyak çocuk sanki içeride uslu uslu oturup her boku yaptı da elinden aldık, bilinçli (!!) bir anne olarak göz hizasında konuşmayı denedim,hatta adam yerine koyup açıklamaya çalıştım ama o öyle yatıyor yerde(bu arada diğer çocuklar el falan yıkıyorlar yeni sınıfa geçecekleri için benimki de mikroplarına mikrop ekliyor)en sonunda bana bak dedim ya şimdi kalkar sınıfa geçersin ya da gideriz buradan, şimdi tehdit çok başvurduğum bir tanım değil ben daha çok alternatif sundum demeyi tercih ediyorum hoş her ikisinde de benim çocuğum anırmayı ve yerde yatmaya devam etmeyi tercih ediyor.Artık ne kadar tükenmişsem adam çıktı geldi bunu sınıfa götürdü, ben de teşekkür edeceğim yerde neden daha önce gelmediniz diye sordum çocuk neredeyse 5 dakikadır anırıyor da.

Spor tarafını daha çok sevdi,atlamayı zıplamayı ama bilin bakalım orada da neyi sevmedi , bir tane çocuğu.Yalnız boyu Pıncır'ın bacağı kadar olan o bebe var ya pire gibi ters kayıyor düz kayıyor oradan atlıyor buraya geçiyor , benimki aman ona dokunmuş diye cırlıyor,aman onun önüne geçmişler diye zırlıyor(yalnız çocuğumun bu arada saat 9 da kalktığını lütfen göz ardı etmeyin normalde 11:45-12:15 arası kalkar), kaçınılmaz olarak tabii ki de yedi çocuktan tekmeyi baktım anası hiç müdahale etmiyor ,ben de en azından bir tepki veriyorlar diye düşüncemi belirterek bilinçli bir anne olduğumu gösterdim.Oysa ki ikisinin de kedi köpekten farkı yoktu.

O ders de bitince tam kapıdan çıkıyorken atölye öğretmeni bana çocukların sınırlara ihtiyaçları olduğunu ve bu sınırların devamlılığı olursa bir işe yarayacağını özet olarak geçebileceğim birkaç cümle sıraladı.İşte o sırada derin bir nefes alıp içimden " tatlım sen ne mezunusun da bana böyle bilmiş bilmiş konuşuyorsun, içeri girdiğinde o mavi gözlerine bayılıp mıncıklarken çocuğumu bahsettiğin sınırlara neden uymadın?" derken dışımdan "zaten sizler bunun için yok musunuz ?" dedim.Oh iyi demişim şimdi fark ettim.

Ne kolay değil mi her boku söylemek? Çocukla tek başına evdesin, çocuk evde boya da yapıyor lego da hamur da , ama sen kural koyacaksın 15 dakika lego çocuğum masadan kalkmak yok,şimdi biraz mola ve etkinlik saati bu 20 dakika ona göre ...

Valla ben çocuğuma yemek yemeyi, çişini bokunu tuvalete yapmasını falan öğretirim.Onun dışında ben çocuğumla yaşarım, yaşamıma dahil ederim,beraber diş de fırçalarım barbunya da ayıklarım,makineye çamaşır da atarım.Bir şeyleri öğretmek için değil dahil olsun benimsesin diye yaparım.Çocukları daha bebekken neden gönderiyoruz o zaman kreşlere ? Bok gibi de para veriyoruz bir zahmet siz öğretiverin , tek kişi yaşadığı bir evde neyin sınırını çizeceğim çocuğa aman yazarken fark ettim iyi ki huysuzluk yapmış Pıncır atölye saatinde,aferin çocuğuma...


Neyse sonuç itibari ile hem o sözde öğretmene uyuz olduğum hem de pire çocukla hiç anlaşamadığı için ama en önemlisi haftada 3 gün bu sabahki tantanayı çekemeyeceğim için göndermeyeceğim.

Sadece spor tarzı bir yer buldum para bok olduğu için haftaya da onun deneme dersine götüreceğim, en azından minderlerden atlarken biri kalkıp da bana sınır çizin demez.


Sonuç itibari ile bugün pestilim çıktığı için derhal anneme postaladım ve anne-baba hafta sonusu ilan ettim.

Canım kendim...

Canım çocuğum...

10 Eylül 2020

Tuhafiyedeki Hafiye / Ahmet Turan Köksal


Tuhafiyedeki hafiye en basit haliyle; tuhaf bir roman..

Okurken yer yer "yok anasının gözü, oldu olacak şu da olsun bari, vay şerefsize bak " şeklinde tepkiler verdiğim ama nedense de bırakamadığım bir roman oldu.He 2 ay sonra hatırlar mıyım ? Allah bilir...

Zaten artık okuduğum romanlarda gerçeklik şeysine takılmamaya karar verdim, yazar göstersin hayal gücünü ben de vay be diyeyim ; mesela Koray Sarıdoğan'ın Kadran Kadraj  diye acayip bir kitabını okudum, ulan kitap 600 sayfa içindekiler hem mantıklı hem saçma ama bir güzel de okudum ki sorma ; bu kitap da aynı  malın teki bir herif var işte böyle anasının babasının efsane şımartıp başına bela olacak cinsten işte sonra anası babası ölüyor ölmeden de buna bir tuhafiye dükkanı alıyorlar olay orada başlıyor.

FBI giriyor MİT giriyor yandaki kuru yemiş dükkanı giriyor , dayı var bir tane mesela her eve lazım mı desem evlerden ırak mı desem karar veremediğim öyle halay çekiyorlar kitap boyunca.

sonuç olarak kitabı dolap hesabımda satıyorum; okursanız okuyun ama okumazsanız da bir şey kaybetmezsiniz.

Çok kalp 💓

09 Eylül 2020

Saç Tarama Meselesi




Bebe yaşını doldurup ota boka müdahil olmaya ve evde evin bebesi (etkisiz eleman) gibi değil de ev sahibi gibi davranmaya başladığından beri kullandığım tek tanım bu ; saçımı taramak anladınız siz neresi yanarken kim tarıyor açık açık yazdırmayın bana biliyorsunuz artık hanımefendiliğimden pek taviz vermiyorum.

Çünkü saçımı taramazsam oturup o son evet'i söylerken neden bir kez daha düşünmediğimi sorgularken buluyorum kendimi, çok da sorgulayamıyorum çünkü malum yemek falan da yapmam lazım.

Bana soruyorlar nasıl uyku eğitimi verdin diye ? Sokacağım eğitiminize diyemediğim için kibarca eğitim muhabbetlerinin bana göre olmadığını söylüyorum. Israrla sorarlarsa 2 yaşına kadar ayağımda salladığımı ( bazen anırtarak ) sonra küçük bir ayı gibi olduğundan sığmadığını ve zaten de istemediğini dolayısı ile de kendi kendine uyumaya başladığını söylüyorum.Tam böyle es veriyorum oğlanı övdüm biraz balını yiyeyim diye, çat yapıştırıyorlar : nasıl beceriyor ? 

Saat 9 olunca sütümü yap anneciğim de ben yatayım diyor , böyle beceriyor amk 

Nasıl becerecek beceremiyor, tehdit ediyorum uyumazsan ayağımda sallarım diye.Olay bu ! 

Bezi de öyle bıraktı , gece madem kalkıp işemiyor uykusu bölünsün istemiyor benim neden uykum bölünüyor ?  işeye işeye rahatsız ola ola öğrendi o da gece nasıl çişini tutacağını.. tutamasa da sıkıntı yok zaten de ara ara tutamıyor.

Hani diyorlar ya evlenince yatak odan halka açılıyor diye ona ekleme yapıyorum bebek olunca evin komple belediye çadırı oluyor.ortaya bir bebe geliyor ulan biri anneanne oluyor diğeri babaanne, amca,hala,teyze,dayı diye uzuyor gidiyor ve hepsi bebe üzerinde aynı haklara sahipler. kimi kayıracaksın ? tabii ki anneanneyi o ayrı ama sonuçta etik mi ? tabii ki de etik...

Yazarken uyuz oldum kendime..

Zaten de kayırma durumunu yazmıyordum ki heh hepsi aynı haklara sahipler , bu hakları da ana üzerinden göstermeye kalkıyorlar ya ona uyuz oluyorum.

Neyse , gelelim saç tarama mevzusuna 

Shrek'in sıkışınca dediği bir laf var : biz eşya odaklı değil çocuk odaklıyız diye

Rica etsem bir sorar mısınız ne demekmiş o ? Neyin artistliğini yapmaya çalışıyormuş millete psikologvari cümleler kurarak ? evde toplamda 6  saat bile vakit geçirmeyen biri olarak buna nasıl karar vermiş :) 

Valla ben bir şey odaklı değilim, onu sürekli oyun evlerine,parklara götüremeyeceğime göre,oturup da saatlerce etkinlik yapamayacağım göre veriyorum parmak boyasını soyut takılıyor evde,ben de ya candy crush oynuyorum o sırada ya da eski sevgilimin karısı ve sülalesi dahil milleti stalklıyorum.

Ben kendim odaklıyım yani :) 


Valla öyle böyle derken 2.25 yaşına geldi bir 2.25 daha sabreder saçımı taramaya devam edersem okul çağı başlar ve öğretmenlerine sevgilerimi sunarım kalpler eşliğinde

Çünkü biliyorsunuz ben 4-5 yaşından önce kreş muhabbetine çok karşıyım, öyle de prensiplerim vardır.kim demiş ben rahat bir anneyim diye...


Herkese benden kalp 💓